30 Mayıs 2016 Pazartesi

+1 down bi tek annem olsun bana bişey olmaz !

    şimdi okuyanlar, sen de ne sulu gözlüsün, ota b.ka ağlıyorsun diyecek ama ne demişler eşekten düşeni eşekten düşern anlar.. o yüzden anlayanlar okurken benimle birlikte ağlıyorlar biliyorum...

    hep soruyorlar çocuğa yanız mı bakıyorsun diye... evet yalnızım ama Ayten teyze desteği var sabahları...İnci kuş 5 buçukta kalkar, 7 buçukta teyzesine teslim edilir. eve gelince de sağolsun teyzemiz yardıma koşuyor ama ailemiz yanımızda mı derseniz, yok kardeş ... anneme bi telefon etsem koşar gelir ama kıyamıyorum kız, benim ona koşup yardım etmem gereken yaşta, nasıl gel evimin işini yap diyim.. kısacası olduğu kadar, olmadığı kader, bırak dağınık kalsın :) İnci den önemli mi? 

    o zaman pasaklıyım? yok değilim, ama yetişmekte zorlanmıyorum desem yalan olur.. e temizlikçi tut diyenleri duyar gibiyim? tutmasına tutayım da, ben o gelmeden ayıp olmasın diye kalkar evi toparlarım, bünye temizlikçiye alışık değil sonuçta :) bi de ne kafası var artık biliyor musunuz? aman ona vereceğim parayı inci ye harcarım, boşver ben yaparım kafası var... bi saat daha fazla özel eğitim ,bi saat de fizyoterapi aldırırım kafası var.. değişmez bu kafa arkadaş.. ben de istiyorum ayda 10bin kazanayım, hesapsız kitapsız harcayayım ama ne demişler, israf günah... artmasın yetsin kafasına devam o zaman..

    nereye bağlayacağım peki? bu yoğunlukta ihmal ediyorum annemi babamı, abimi, yengemi, farkındayım.. bazen yorgunluktan konuşurken ses tonum bile kaçıp gidiyor bedenimden biliyorum.. haksızlık ediyorum onlara.. işin içinde olmadıkları ve halimi görmedikleri için kızıyorlardır bana biliyorum... ama çözümüm yok... aynı anda heryere, herşeye, herkese yetemiyorum... 

    ama üzüldüm haftasonu... annem aradı... çekine çekine, "birşey diyeceğim ama, eğer kabul edersen" diye başladı cümleye... allah yukarıda üzüldüm... çok mu sert konuştum ki çekinerek soruyor dedim, çok üzüldüm... "söyle anne neden etmeyeyim" dedim.. "biz haftaya yengenle sana gelip evine bir yaz temizliği yapalım diyoruz, sen çocuğuna bak, biz temizleyip bir gececik kalıp dinlenip gideriz" dedi... ağladım... annem... senin dinlenip benim sana iş yapmaya gelmem gerekirken sen mi bana geleceksin :( telefonda da ağladım sonra, "yetişemiyorum hiçbirşye" diyip diyip ağladım... yazarken bile ağlıyorum... annemin çekinerek sormasına mı ağlayayım, yetişemediğime mi, her zaman " ban hallederim" havalarında olmama mı? 

    halledemiyorsun işte Süreyya... bazen sen de yetişemiyorsun.. yemek yapmayı unutuyorum bazen.. bazen su bile içmediğimi farkediyorum... çocuğum 46 kromozomlu olsaydı yetişebilecek miydim? yine aynısı olacaktı belki de... derdim onun durumu değil ki... ama dışarıdan ve içimizi bilmeyenler için söylüyorum, siz 1 ilgileniyorsanız, biz 5 ilgileniyoruz, mecburen... oyun arasında bile fizyoterapi yapıp, yemek yerken özel eğitim veriyoruz... ağzına bi kaşık yemek, eline iki oyuncak, akşama kadar salla babam salla...

    şikayetçi olmak değil bu... ama eğer ihmal ettiğim birileri daha varsa bilin ki unuttuğumdan değil..yetişemediğimden...

27 Mayıs 2016 Cuma

+1 down mutluluk gözyaşları...

    günlerdir ne yapıyorum biliyor musunuz? elimde iki oyuncak , inci'nin karşısına geçip uyanık kaldığı sürece sallayıp duruyorum.. peki İnci ne yapıyor? kendi elindeki oyuncakları atıp benim elimdekileri istiyor:)

    bu böyle yaklaşık 1 aydır sürüyor. birkaç gün önce nihayet sallama işini çarpmaya benzetmeye başladı,ama bu kez de bir elindekini düşürüyor, diğerini de çılgınlar gibi kendine vuruyor:)azmettik ya, illa ki o çıngıraklar birbirine vurulacak, birgün bi baktım, ayten abla ve ben geçmişiz inci'nin karşısına,elimizde ikişer oyuncak, çarpıştırıp duruyoruz:)))) inci de bize bakıyor:)

    velhasıl kelam bugün eğitime gittik.özge öğretmenimiz de inci'nin taklit becerisi üzerine çalışıyor bir zamandır... bugün iki eline aldığı her oyuncağı inci yine almak isteyince, bıraktı kendi elindekileri, boş eli ile inci ye sallamaya başladı... bir baktık ki İnci elindeki oyuncakları kaldırmış havaya, ortaya kadar getirerek (henüz büyük bir çarptırma yok) sallıyor,öğretmeninin hareketini taklit ediyor... ne mi hissettim... gülmekle ağlamak arasında sıkıştım... ayağa kalkıp deli gibi bağırmak istedim. yıllardır oynamak gibi bi kelime yok literatürümde ama resmen halay çeke çeke ordan koşarak çıkmak istedim..  ama sadece ağladım... hissettiklerimi anlatacak kelimem yok kelime haznemde inan...

    aynı çıngırak sallama olayındaki gibi meyveleri bu kez de Özge öğretmenimiz topladı ama olsun:) önemli olan onca zamandır uğraştığımın sonucunu görmek...varsın çıngırağı ilk önce babasına sallasın... varsın önce özge öğretmenini taklit etsin... zaten Özge Öğretmeni bile yerinde duramadı sevincinden, bizim gibi mutlu oldu o da... işte bu yüzden minik kuzu sadece beni değil, onunla ilgilnene herkesi mutlu ediyor... Özge öğretmenimiz, Mehmet hocamız, Esra öğretmenimiz, hepsi kendi çocuğu gibi ilgileniyorlar, meyveleri de hep birlikte toplayacağız inş..

    Esra Öğretmenimizin verdiği diğer ödev de bir yere oyuncak atma.. şimdilik bütün legoları yere ben atıyorum, inci de seyrediyor:) eve geldiğinizde bastığınız yere dikkat edin lütfen:) her yerden herşey çıkabilir,sorumluluk kabul etmiyorum:)

    lego atmaya devam :)


22 Mayıs 2016 Pazar

+1 down İNCİ & UMUT

    inci'nin durumu belli olduğunda günlerce hiç internete girip birşey okumamıştım... birgün artık araştırma vaktidir diyip başladım karıştırmaya.. sonra instagram sayfasında #downsendromu aramasında bir baktım ki İNCİ !

    o güne kadar da hiç sosyal medyada fotoğrafını paylaşmadığım için, inci mi gerçekten diye fotoğrafa tıkladım.. hayır inci değil... ama aynı inci... hemen adresin sahibine ulaştım.. daha önceki yazılarımda yazdığım Pelin'e ulaştım.. o gün bugündür iletişimdeyiz...

    velhasıl artık buluşmanın zamanı gelmişti.. bugün sabahtan beri hem kendime iş bulup oyalanıyorum, hem de heyecandan yerimde duramıyorum.. umut yolda.. buraya geliyor... inci'min aynısı... mutfak camında guguk kuşu gibi beklerken bahçeye girdiler... kapıyı açtım,umut annesinin kucağında melek gibi uyuyordu.. arkası dönük... kucağıma aldım,ellerim titreyerek... yüzünü kendime çevirdim.. hissettiğimi anlatamam... bizim pamuk şekerin, esmer şekeri... 

    onlar geldiğinde İncikuş uyuyordu... ben de en az Pelin kadar heyecanla bekledim İncinin uyanmasını.. ve sonunda uyandı.. uyku mahmurluğuna rağmen onları görünce hemen gülümsemeye başladı zilli... incinin bi huyu var... eğer elektriğiniz tutmazsa ifadesizce bakar, veya dudağını büke büke ağlar.. ama yapmadı... pelin kucağına alınca gülümsemesine devam etti... umutla ikisini aynı giydirdik İlke ile, bol bol da resim çektik.. ilke mi kim? İlke bizim cimcimelerin ablası, maviş kuzum benim... umut şanslı böyle bi ablası olduğu için, e biz de arada ödünç alırız ablayı;) 

    can lı buluşma gibi duygusalım yine bugün... bir başkasının çocuğunu kendi çocuğunuz gibi kucaklıyorsunuz... seviyorsunuz... biliyorsunuz ki aynı yaşantılar, aynı hisler, aynı zorluklar, aynı heyecanlar...  evet kıyaslıyoruz.. mecburen biz de yavru kuşlarımızı kıyaslıyoruz.. ama sizinki gibi değil.. yarıştırmıyoruz.. daha iyi olan ne yapmış da böyle bir şey öğrenmiş diyip birbirimizden çok şey öğreniyoruz... biz de yapalım ki bizimki de iyi olsun diyoruz... üzülüyoruz... bizimki yapamıyor diye değil, karşıdakinin çocuğu yapamazsa annesi nasıl üzülür diye üzülüyoruz... istiyoruz ki kimsenin ki geri kalmasın... biz yarıştırmıyoruz,yetiştiriyoruz...

    umut... inci... can... ve diğerleri...güzel dostluklarınız olacak...birlikte büyüyeceğiz...

18 Mayıs 2016 Çarşamba

+1down günlük 😢

    İnci büyüdüğünde okusun diye ona günlük yazmaya başlamıştım. Hafızam zayıftır... o bana "anne ben kaç kilo doğdum "diyecekti, birlikte açıp okuyacaktık... "anne ben karnındayken ne hissettin?" Diyecekti, birlikte okuyacaktık... 

    Doğduktan sonra da yazmaya,devam ettim ama hiç başa dönüp okumamıştım... bir de buraya size yazmaya başlayınca biraz da boşlamıştım.... bugün inci fizyoterapi yorgunluğu ile uzun uzun uyuyunca , bi yazayım dedim... 

    7 aylık oldu... yazdım... büyüdün dedim, Birsürü arkadaşın var dedim.... Can la tanıştın, onları sakın unutma, ben yaşlıysam ve eğer Tülay teyzenin izini kaybettiysem, sen bul mutlaka dedim... sıra umut ta dedim... ikizinle de tanışmana çok az kaldı dedim.. 

    Yazma işi bittiğinde inci hala uyuyordu... bi bakayım dedim, neler yazmışım... daha ilk sayfa.... ikili testten bahsetmişim... 11. Haftada yapılmış... bi de sanki incinin çok ilgi alanıymış gibi şu bilgileri yazmışım, bunlar dökülmüş dilimden :

   " 11.Haftada test yaptırıp senin down sendromlu olup olmadığını öğrenmemiz gerekiyordu.çok şükür onun riski düşük çıkmıştı. Ama bu asla yok demek değildi. İlerleyen zamanlar da başka anomaliler görülürse başla testlere başvurulacaktı."😢😢😢

    4 sayfa sonra da doğumdan bahsetmişim... bizle aynısın , sadece bi kromozom fazlan,var anneciğim demişim...

    Ne hissetmeliyim? Çoktandır ağlamamışım... o gün hissettim mi annem seni? Bu asla yok demek değil demekle kalmadım ben... en son yüzünün göründüğü bi ultrason resmi var. Ona bakıp bakıp hep uğur a " bi gariplik var gibi " demiştim. Hatta netten ds li ultrason görüntülerine bile bakmıştım... neden? 

    Neden? Seni mi hissettim bilmiyorum İnci'm 💞 evet içim buruk bugün yine... ama çok seviyorum seni be kuzum 💟👼

16 Mayıs 2016 Pazartesi

+1 down ayak 👣

    Uzun bi süre gelişimsel evrelere takik kalıyorum mecburen.. mesela elini ağzına götürdüğünde nasıl ağladıysam, her yaptığı hareket bizim için bi gelişim basamağı demek... dolayısı ile sıkı sıkı takip ediyorum mecburen...  ki geri kalma durumunda müdahale edebilelim..

    Bigün onun yaşıtı olan bi arkadaşım çocuğunun videosunu yolladı.. eşşek sipasi tutmuş ayaklarını ağzına kadar kaldırıp yalamaya çalışıyor.. ama bir çabası var ki , görülmeye değer... 

    Eee? İnci neden yapmıyor? Hadi bakalım simdi eksik tamamlama zamanı... iki sebebi var aslında bu durumun... birincisi bilişsel, ikincisi fiziksel! Yani bilişsel ise daha ayaklarının varlığından haberi yok demektir ki biz bundan pek mutlu olmayız. Bilişsel olarak ayağını bilmemesi bizim için geri kalmış olduğunun göstergesi... ama fiziksel ise olay en azından fizyoterapi desteği is giderilebilir, çalışılır...

    Peki nasıl anlarız? Her altını degistirdigimde ayaklarını görebileceği mesafeye kadar kaldırdım," bak kızım bunlar senin dizlerin, bunlar da ayakların "  diyerek elleriyle dokunmasını sağladım... bir sure sonra ben ayaklarını kaldırır kaldırmaz kendi tutmak için uzanmaya başladı ki olay o zaman bilişsel den fiziksel dönmeye başladı.. ama kendi yapana kadar bu bir basari değil 😳

    Sonra bigün baktım ki inci kendi kendine zorlana zorlana iiih sesleri eşliğinde ayaklarına ulaşmaya çalışıyor... şimdilerde ise uykusunda bile ayaklarını havaya kaldırıp tutuyor 😂 insanlık için küçük ama bizim için çooooook büyük bi adim bu 👣

    Hatta artık oturma çalışması veya oturtarak yaptırmaya çalıştığımız etkinliklerde bile ayaklarını tutmaya çalışmaktan çoğu kez bizi sallamıyor bile 😀

    Hergun ayakları yerinde mi diye büyük bir itina ile ayaklarının yerini kontrol ediyor, ohh be bugün de kaçmamışlar diye seviniyoruz😁

    Bilişsel bir sorun olmamasına sevindik ama malesef fiziksel olayı halletmeden bilişsel gelmiyor arkadan... mesela inci oturmadığı için dikkatini bize verip oyuncaklarla ilgili yapmaya calistiklarimizi yapmıyor... çünkü düşmekten korkuyor ve iki elime tutunmak istiyor hep  😵

    Dolayısı ile de önce fizik hallolmali... bu yüzden de aldığımız fizyoterapi artırılmalı😊 mehmet hoca, duy bizi 💪

13 Mayıs 2016 Cuma

+1 down * Can and İnci *

    dokunsalar ağlarım bugün...

    birini ilk kez görünce insan sanki yıllardır beraber gibi hissediyorsa tek açıklaması vardır... senle aynı şeyleri hissediyordur, gönül birliğiniz vardır...

    Tülay.. 

    bu yazılar sonrası sosyal medyada buluşmuştuk, konuştuk, sonra da Pelin'in oluşturduğu grupta tekrar karşılaştık..

    Can.. ah o dünyalar tatlısı Can !

    bugün buluştuk... giderken heyecan bastı ne yalan söyliyim.. aslında doktora gittik, sonrasında da Can ı tanımadan dönmek istemedik... insan görür görmez rahatlıyor Tülay ı görünce.. senden biri... biliyor içini... ağlasan sormadan ağlar seninle... anlatmasan anlar... tuttum kendimi... sanki sihirli bi kelime söylese, ya da bi hüzünlü bakış atsa ağlayacaktım.. hissetmedim sanma Tülay, İnci yi kucağına alırken ellerin titriyordu biliyorum :(

    sanki yıllardır görüşmemişiz de, tekrar hasret gideriyormuşuz gibiydi... özlemişiz gibi... ev kendi evimizmiş gibi girdik, Can ı doya doya sevdik...  Can, sen nasıl güzel bişeysin oğlum... siz bilmezsiniz, biz kendi çocuğumuz gibi seviyoruz artık birbirimizinkileri.. fotolarını saklıyor, bakıp bakıp duruyoruz...

    siz bilmezsiniz içimizi... biz biliriz.. kimse kırılmasın ama "seni anlıyorum" diyenlere ithafen, sen anlamazsın arkadaşım, ama Tülay anladı bugün biliyorum.. içimden geçenleri hüzünlerimi, korkularımı, mutluluklarımı, sevindiğim mini minicik şeyleri... biliyor İnci ye bakınca ne gördüğümü.. o da Can da görüyor aynı şeyleri... 

    hepimizin hikayesi başka.. yaşadıkları başka.. zorlukları da bi nebze aynı, birazı başka... ama korkularımız aynı... sorguladıklarımız aynı... konuşabilecek mi? mesela... beni ne kadar anlayabilecek? 

    siz çocuğunuzun matematik notu için bağırmaya devam edin... karne zamanı da yaklaştı, sizin derdiniz büyüktür şimdi...  bizimki daha basit... konuşsa yeter be dostum... anne dese, sarılsa, beni anlasa, koşsa oynasa, iki satır okusa... o bile yeter.. daha iyisi olacak mı.. valla Tülayile benim hırsıma bakarsanız olacak... kendi ayaklarının üstünde durduklarını görene kadar bana ölmek yok:)

    hepimizin hikayesi başka dedim ya... Tülay ile Can ın ki de burda

    canlahikayemiz.blogspot.com

7 Mayıs 2016 Cumartesi

+1 down anne(!)ler günü...💖💞

    ben daha anne olamadım...

    çocuğunu dünyaya getirince 2 ay ağlayan anne mi olur? bu vicdan rahatsızlığından kurtulamıyorum... neden ağladım sahi?

    down diye mi? oysa gayet sağlıklıydı! eli kolu da vardı, kaşı gözü de...ama ben ağladım.. sonucu elime aldığımda dünya başıma yıkılmış gibi yığıldım kaldım.. sabaha kadar ağladım... sabah olduğunda yarım yamalak uyumuşluğumla rüya olsun diye dua ettim.. kağıda tekrar baktım, bir daha ağladım.. sordular ağladım, anlattım ağladım, ne olacak dedim ağladım, İnci 'ye bakıp bakıp ağladım..

    o naptı? uyudu.. her çocuk gibi 2 aylık olana kadar uyudu.. mama yedi ve uyudu... sonra bigün uyanık kalma süreleri uzamaya başladığında bana bir güldü, dünyam değişti.. hep böyle tarif ediyorum hissettiklerimi... bigün de kalktı bana "agu" dedi, işte o gün vicdan muhasebesi yapmaya başladım...

    neden ağladım sahi? başıma ne geleceğini bilmiyordum ki... down sendromlu.. tamam da ne ? mesela birşeyleri geç olsa da yapabileceğini bilmiyordum.. ellerini ağzına götürdüğünde anladım ki öğrenecek mutlaka... geç yürümesi mi sorundu? yoo.. 46 kromozomu olup da 2 yaşında yürüyen yok mu sanki? konuşması mı bozuk olacaktı? 5 yaşında konuşan çocuk görmedim mi hiç? 1 kere değil 5 kere mi öğretecektik, ya da 100 kez mi tekrar edecektik... yıllardır aynı dersi kaç kez anlattım biliyor musunuz? İnci ye anlatmak mı zor gelecekti bana ? asla!!! 

    bilmiyordum dostum... bu çocuğun beni bu kadar sevince boğacağını, hayatıma renk katacağını, beni bu kadar farklı kılacağını, hayatımın amacını oluşturacağını, mutluluktan her gün heyecanlandıracağını bilmiyordum ! cerrahpaşaya ilk gittiğimiz gün 14 yaşında downlu kızı olan bir kadın vardı, bana " sakın ağlama" dedi.. "benim kızımın yapamayacağı hiçbirşey yok bu dünyada,seninki de yapacak! "

    İnci, umut, can, defne, simay, muhammed, alp, zeynep, meryem, azra, osman, elif ikra, hira, hatice ahsen neden yapmasın... onlar da yapacak! işte biz bunları bilmediğimiz için ağladık hep...

    özür dilerim kuzum... senin kapasiteni hiçe sayıp ağladığım için.. oysa ki şimdilerde "merhaba" yapma ile beni mutlu ederken, vicdanım nasıl yiyor bitiriyor beni bir bilsen.. artık ağlamıyorum annem.. oyuncak çarpıştırıyorum, akşama kadar elimi uzatıp merhaba diyorum, defalarca bababababa diye sayıklıyor, her mama yediğinde belki 20 kez ali babanın çiftliğini söylüyorum.. ve seninle çok eğleniyorum :)

    o yüzden sen bana " anne " diyene kadar ben anneler gününü kutlamıyorum bebeğim.. sen ne zaman dersen, benim için o gün ve sonraki her gün anneler günü 💞💞💞💞

6 Mayıs 2016 Cuma

+1 down yetişme!

    programı arz ediyorum:

    06:00- 06:30    arası uyanış : İncikuş kalkar ve bağırmaya başlar.. üst kat rahatsız olmasın diye koşarcasına kendisini giydirip altını değiştirip oyun odasına geçiyoruz.

    06:30-07:00    İnci nin ilacı verilir ve kendisi yarım saat aç beklemeye alınır. o arada anne giyinir, baba birazcık daha kestirmeye devam eder.

    07:00-07:30    inci nin kahvaltısı ve ben gittikten sonra yiyeceği çorba veya püre hazırlanır ( yetişemezsem Ayten teyzeye devredilir), kahvaltı şarkılar eşliğinde yedirilir, potpori sıramız : kırmızı balık, bak postacı geliyor, mini mini bir kuş, kedicim mırnav der, ali babanın çiftliği (kahvaltı bitene kadar bir kaç tur dönülür) 

    07:30-08:00    İnci teyzesinin evine doğru yola çıkar, 3 adımda oradadır, arkasından çeyizi de getirilir ve anne baba işe gider..

    08:00- 12:30    (bazen daha erken çıkabiliyorum) okulda ders anlatılır, bağırılır çağrılır ama o sorular mutlaka çözülür! 

      Eve geldikten sonra her gün planımız değişik aslında.. fizyoterapi günlerimiz sürpriz yumurta gibi, ne zaman çağrılırsa o zaman gidiyoruz. çarşamba Esra Hocadayız, cuma Özge Hocada..

    tabi gidişimiz adeta kampa gider edasında.. çantalar mamalar sıcak sular battaniyeler emzikler oyuncaklar vs...günün can alıcı sorusu " abla sor bakayım ne almamışım anlayayım? " Ayten abla hayati önem taşıyanları sorar ben cevaplar eksikleri tamamlarım. ve evet çıkmaya hazırız...

    arabaya biniş ve inişlerimiz organizedir bizim.. "abla sen çantayı al ben inci yi veya ben çantayı aldım sen inci yi kap" gibi...

    arabadan her indiğimizde eğer inci bendeyse , telefon ve anahtar kimde? Ayten abla sürekli benim arkamı topluyor :) abla arabanın anahtarı sende mi? abla telefon sende mi?  abla evin anahtarını unutmuşum sende var mı? gibi...


    eve dönüşte genelde inci yorgunluktan çoktan arabada uyumuş oluyor. eve girince de o uyurken azıcık dinleneyim diyorsun ama maalesef kendileri eve girince enerji dolup uyanıyor:) 

    evde de fizyoterapi tekrarı ,yapabildiğimiz kadar.. bireysel eğitimde verilen ödevlerimiz de var tabi, oyuncak çarpıştırmayı 100 lerce kez tekrar etmek gibi...

    sonra arada mama,püre, çorba ve muhallebi saatleri var... ondan sonra da saat 7 gibi kankimiz Defne ile eğlenceli bir süremiz var.. 

    19:30-20:00 sularında banyo saati , masaj saati veeeee uyku vaktiiii.... 

    bitti mi? hayır, yine yemek yapmayı unuttum:( 

    babası mı? var var, sabah bahsettim ya.. o akşam yine geliyor eve.. onun mesaisi banyo saatinde başlıyor yine :)

    inci uyuyunca biz Allah ne verdiyse veya Ayten abla ne verirse yiyoruz:)) Allah razı olsun.. sonra hemen uyuyoruz ki İnci bağırmaya başlamadan azcık uyuyalım diye.. inci sabaha kadar çığlıklar atarak mesaisini sürdürüyor.. sebep? henüz belli değil!

    nasıl yetişiyorsunuz diyenlere cevaben, BİLMİYORUM :)

    

2 Mayıs 2016 Pazartesi

+1 down genişlik?

    Noldu benim genişliğime? Soğukkanlılığıma?

    Aslında inci rahatsızlanana kadar devam ediyordu.. ne zaman ki önüme kötü senaryolar dizildi, bendeki rahatlık gitti, yerine pimpiriklerim geldi... 

    İnciyi sağlık ocağına tesadüfen götürünce hırıltısı olduğunu öğrenmiştik, tabi soluğu doktorda aldık. Bi kaç gün önce yine aynı senaryo tekrar edince ben tabi yine götürdüm.  Neden? Risk grubundayız da ondan.. 

    Anlatamıyorum arkadaş. Neden bu kadar hassaslaştığımızı anlatamıyorum. Önüne gelen hop diye ellemeye kalkıyor çocuğun elini yüzünü. Hadi kibarlık edelim, insanları kırmadan uzaklaşalım dokunmasınlar dedik, olmadı. Cerrahpaşada inci omzunun üzerinden bakıyor, kadının biri geldi şap diye elini öptü 😬. E ağzını öp daha iyi, çünkü elleri hep ağzında ...

    Geçen yine rehabilitasyon merkezine gittik, orda da var çocuğun hayranları, paldır küldür gelip hemen elleme sevme girişimleri. Tamam anlıyorum da, sabahtan beri kurumdasın, sağa sola elledin ,sonra da geldin inciye elledin.. E benim titiz davranmamın ne anlamı kaldı be kadın? Sırf bu yüzden sağolsun kurum çalışanları kendi odalarına davet eder oldu bizi beklemek için, çünkü veliler laftan anlamıyor, bin tane de soru soruyor. Sanırsın onlar yanında Einstein ın torunlarını getirmiş eğitime ❕

    Artık dayanamıyorum söylüyorum, lütfen dokunmayın, bağışıklığı düşük diyorum. Ya ben annemi babamı eve davet edemiyorum inci hasta diye, elalemin dokunmasına izin verir miyim? Kim ne derse desin, pimpirik desin, huysuz desin, ters desin... onunla hastanede koşturan benim... siz ellediniz ve çoktan unuttunuz bile inciyi... 

    Bugüne kadar en düşünceli davranan Dilek ablayı da burdan öpüyorum. Bebeğin durumunu duyunca bağışıklığı düşüktür, çocuklar da hep grip olup duruyor diyip gelmediler bi süre...

    Bu ara bu koşturmada genelde bişeyimi mutlaka unutur oldum. Sürekli yanımdakine ( ayten abla veya uğur) telefonum sende di mi, anahtar Sen de di mi gibi görevler yüklüyorum 😀 bi de hayır cevabı alınca da şaşırıyorum , nasıl yani😨

    Geçen sağlık ocağı doktoru çocuk doktoruna götür hemen deyince sarıldım telefona çocuk doktorunu bağlasınlar diye bekliyorum, bir yandan da Ayten ablaya ,  telefonum sende di mi? Diyorum, Ayten abla hala gülüyor 😅😅😅

1 Mayıs 2016 Pazar

+1 down iki gözüm...

  ilk göz ağrıma ...

    özledim.. çok... bi doktor annene şöyle tanımlamıştı yokluğunu... 

    "kolunu kessem, ilk önce çok acır...sonra zamanla acın hafifler ve bigün geçer... sonra hep kolunun eksikliğini hissedersin!"

    çok acıdı , hafifledi ama geçmedi... ve geçmeden eksikliğini hissediyorum İrem'im... bu sabah yine kahvaltı sofrasının gündemi sendin.. senin bigün bi iğne vurdurma maceran vardı.. hastanede iğneni vurdurmuştuk ve ben senin üstünü başını toplarken sen omzumun üstünden uzanıp hemşireye okkalı bi tokat atmıştın :) " sen ne biçim iğne vuruyon be!" diyerek.. kadıncağız neye uğradığını şaşırmıştı.. hastaneden çıkarken en son " benim babam tapas, seni söyliyim de kessin" diye tehditler savuruyordun :)  ( tapas=kasap)

    bunu anlattım, güldük kahkahalarla önce, sonra ağladık .. her halin gözümüzün önünde, zihnimin her köşesinde... inci 'den başka kardeş istememiştin... inci sana yetişemedi boncuğum :( ama biliyorum ki siz iki melek orda buluşacaksınız bir gün mutlaka... evimiz hep sizin gibi meleklerle doldu.. zor mu ?evet bir meleğe göz kulak olmak, ona sahip çıkmak zor be halacım.. anneciğin seni kucağında taşıdı hep okula sen yorulma diye.. ben de inci'yi taşıyorum şimdi iyi olsun diye.. ne kadar yapabilirim bilmiyorum ama kendine yetsin diye...

    sen bi taneydin.... ben de bi tane bebiş alacaktım,siz birbirimizin kardeşi olup büyüyecektiniz.. belki bazen kıskanacaktın ama çok sevecektin biliyorum.. o da seni kıskanacaktı, çünkü sen benim boncuğum, ilk göz ağrımsın...

    ikiniz iki gözüm olacaktınız.. sen sağ, o sol... sağ gözüm kör oldu İrem :(  seninle geçirdiğim her dakikayı özlüyorum halacım... hava(=hala) demeni, beni camda beklemeni, geleceğimi sana söylediğimde herkesten sır gibi saklamanı, telefondan bile beni sevdiğini hissettiren sesini, o incecik kollarınla boynuma sarılmanı, saçlarını illaki toplamadan salık bırakmanı, gülüşünü, ağlayışını, pijamalarla çok mutlu oluşunu...

    doğduğunda bilemedik kuzum,bir gün kendi oksijenini ölçecek kadar bu hastalıkla boğuşacağını bilemedik.. hastalığın kazanacağını bilemedik :( konduramadık, söylemek istemedik...  

    sen yoğun bakıma girdiğinde sana yetişemediğim için özür dilerim :( seni son kez uyanık görüp, öpüp koklayamadığım için özür dilerim :( inci de miss gibi ama sen gibi değil kuzum :( 

    iki gözümsünüz... iki meleğim...