31 Ocak 2016 Pazar

+1 down bebeği mi?

ve bebeğim hemşire ablasıyla kontrol için ameliyathaneden çıktıktan sonra annesi dikiş için daha burda kaldı tabii. ay dostlar, sözde ameliyathanede biz birşey görmeyelim diye önümüze perde çekiyorlar, ama gel gör ki üstteki ışıkların camından yansıyan görüntü tam da dikiş atılan kısma gelmez mi? bebeğin çıkışından tutun da, dikim aşamalarına kadar ben herşeyi film gibi izledim. meğer kasapta çalışmak kana dayanıklı yapmış beni:) 
     benim de işim biter bitmez odaya çıkardılar ama ben ömrümde böyle üşümek görmedim. ben ki üniversiteyi Ankara'da okumuş, üstüne da Hakkari'ye atanmış bir çalıkuşuyum, bu soğuğun, bu titremenin inanın tarifi yok. dişlerime hakim olamıyorum resmen. odada üst üste neler neler örttü anneciğim üzerime de bi süre kendime gelemedim. tüm üşümeye rağmen tabi önce bebişinizi bekliyorsunuz bi heyecanla. ama garip bişey vardı, bebek gittikten sonra bi 40 dk da ben kaldım aşağıda, hala gelmemişti bebiş. ben odaya getirildiğimde biri gelip "doktor bey babayı çağırıyor"dediğinde içimden bi ses " kesin bi aksilik var" dedi. titriyorum ama aklım bebekte. eşim doktorla birlikte odaya geri geldiğinde ağızlarından çıkan her kelime hala kulaklarımda çınlar durur aylardır. duyarsınız ama duymak istemezsiniz,rüya gibi gelir,uyanacaksınız sanırsınız, işte öyle bir şey. doktor " bebeğin down sendromlu olduğunu biliyor muydunuz?" dedi, eşime baktım, yüzünde donuk, saçma bi ifade, elimi tuttu sadece. ben " biz bütün testleri yaptırdık" diyebildim sadece, onun üzerine doktor bir sürü açıklama yaptı. fenotip olarak göz yapısının ve burun kökünün benzediğini, ama organlarında hasar  olmadığını, bu nedenle de down sendromundan şüphelendiğini , o nedenle de hemen kan örneği alıp kromozom analizi için laboratuara yolladığını filan anlattı. benim dünyan dönmüş, sen ne diyorsun diyesim geldi. bi de öyle bir duygu ki, o çocuğa yetemezmişsiniz gibi geliyor insana, bakamazmışım gibi, ne yapsam ona iyi gelemez mişim gibi. doktor "yanınıza getiricem şimdi, zaten siz de görünce anlayacaksınız" deyince, e gördüm diyor insan, benden çıktı bu çocuk ve ben onu pespembe melek gibi gördüm zaten, ama anlamadım! hiçbişey anlamadım a dostlar. o kadar miniş, o kadar pembe ve o kadar güzeldi ki, hiçbir yerinden hiçbir şey anlamadım ben. yanıma gelince de anlamadım, baktım durdum, ağladım durdum, ben buna nasıl bakarım diye ağlayıp ağlayıp baktım, yine anlamadım. herkes gibiydi,her bebek gibi gözleri yumuk, elleri miniş, pembe bi bebekti. ve bana ihtiyacı vardı!
 emzirmem gerekiyordu artık. ama o pembe bebek emmeye çalışırken morarmaya başladı. Allahım bu korkunun tarifi yok. ona bişey olur korkusunun adı yok! hemşire aldı götürdü tekrar bebeği. bana sütü sağmamı, bi süre sonra yine yanıma getireceklerini söylediler. ama yine bebekten önce aynı doktor gelerek, kalbinde sorun olduğunu, zaten down sendromunda beklenen birşey olduğunu, ve eğer kabul edersek bi çocuk kardiyoloğu çağırarak bebeği kontrol ettireceklerini söyledi.  canını istese kabul etmez mi insan. 
kardiyolog gelene kadar bebek filan getirmediler yanımıza, neye ağlayacağımı şaşırdım. ayağa kalkamıyorum, bacaklarımı hissetmiyorum.zaten felç kalırım diye korkudan istemediğim bişey yaptırmışım, bacaklarımı da hissetmem gecikince, tamam dedim, başıma gelebilecek ne varsa bugün hepsi gelecek,bi felç kalmam eksikti, o da oldu.. neyse ki 2 günün sonunda bacağımın hisleri geri geldi. ama o 2 gün boyunca resmen ayağa kalkınca sola çeken arabalar gibi pat diye sol bacağımdan yere gidiyorum,yerçekimine karşı koyamaz oldum:)
velhasıl kardiyolog geldi, muayene etti ve yine babamızı çağırdılar. eşim geri geldiğinde elinde bi kağıt,gözleri dopdolu,daha konuşamadan başladı ağlamaya. aklıma ilk gelen şeyi söylüyorum, bebek kesin öldü dedim. koskoca adam karşımda başladı ağlamaya, başka ne olabilir ki? noldu söyle diyorum, ağlamaktan söylemiyor. neyse ki sakinleşip anlattı, bebeğimde iki tane delik varmış ama şükürler olsun ki down a bağlı bi sıkıntı değilmiş, sezeryanla doğan çocuklarda olabiliyormuş,inşallah kapanacakmış. bir hafta sonra tekrar getirin bebişi demiş. bu sırada bebiş hala yok tabi yanımızda. uzun saatler geçti,ziyarete tonla insan geldi, ne bebek var, ne bizde bi sevinç. gelene de diyemiyoruz ki bizim çocuk böyle böyle! çünkü o böyle kısmı kesinleşmeden insanın dili varmaz ki, inşallah sonuç temiz çıkar diye kimseye ağzımızı açmadık. ağlıyorum, kalbi delikmiş yoğun bakıma aldılar diyorum, bir sürü rutin nasihat dinliyorum, içimde fırtınalar kopuyor, sen de ne anlatıyorsun be kadın(adam) diyemiyorum. "tabii tabii,düzelir inş" diyip onaylıyorum.neyse bebiş geldi yanımıza ama geri gitmesi uzun sürmedi,bi makineye bağlamışlar,kolundaki kablo oynadıkça da bağırıyor, çocuğun oksijeni düştükçe de bağırıyor. makine bağırdıkça benim de çığlık atasım geliyor" yetişin!" diye. hemşire 80 nin altına düşünce seslenin diyor,o gelene kadar 50 ye düşüyor,çıldırmak işten değil. bi doktor geldi, dedi ki"ben bunu alayım yoğun bakıma,hem sen dinlen rahat et, hem de o bizim gözümüzün önünde olsun" ve yavru kuş yine gitti ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder