31 Ocak 2016 Pazar

+1 down bebişi

en son yavru kuş yoğun bakıma geri gitmişti. sabah kadar gözüme uyku girmedi tabi ki, zaten ayağa bile kalkamıyorum,çocuğu göremiyorum. o gece de öyle geçti. ertesi gün doktor beni kontrole geldiğinde bebek kaldığı sürece hastanede kalabileceğimi söyledi,hoş daha bacağımı hissetmediğim için zaten çıkacak durumda değildim ama yine de anladık ki minişim bu gece de burda kalacaktı. 
o gün öğlen 12 de yoğun bakıma gidip bebeği görebileceğimi söylediler. o an hissettiğimi anlatamam, gidip göreceğim ama ya benziyorsa down sendromluya, ya doktorun dediği gibi baktığımda anlarsam?
ayağım hala tutmuyordu,bi tekerlekli sandalye aldı Uğur (eşim), beni yukarıya çıkardı. yoğun bakım servisine tabi ki tekerlekli sandalye ile giremiyoruz,mecburen yürüyerek bebeğin yanına gideceğiz. Allahım o yol dünyanın en uzun yolu oldu sanki,bizim minişi en sondaki küvöze koymuşlar. git git bitmiyor.. birgün önce babası çıkıp görmüştü, "melek gibi uyuyor" demişti.  sonunda geldik ,yavrum benim saçları simsiyah doğdu aynı benim gibi.. ama o da ne? gerçekten benziyor! ona bakmamla geri dönmem bir oldu, 5 sn bile bakamadım, ağlamaya başladım "benziyor" diye diye... 
 hissettiğimin tarifi yok, bunu anlatacak kelimem yok kelime haznemde... o anda herkes engelli bi çocuğa sahip olduğum için üzüldüğümü zannedip, "Allah'a isyan etme" nasihatlerine başladı ama ben ona sahip olduğum için üzülmedim," o, ben olmazsam ne yapar? " diye üzüldüm.. bi laf vardı nette okuduğum, "anneler çocuklarının ölmesinden korkarlar, engelli çocuğu olan anneler de çocuklarından önce ölmekten! varın siz düşünün arada kalınan bu lanet ikilemin!
 o gece saat 12 ye gelirken hemşire geldi," annesi hazırlan, bebeği yanına getireceğiz, eğer morarmazsa yarın evinize gidebilirsiniz" dedi. gözüm kapıda bekledim minişi getirmelerini, geldi, yerine yatırdık. bu arada emme olayı yok, yoğun bakıma aldıklarında sütünü sağ yolla dediler, allahım o makine değil,işkence aleti, süte kanı karıştırınca hemşire almadı süt filan. mama aldırdılar. yanımıza gelince de 2 saatte bir mama verin dediler. sabah kadar gözünün içine baktım, bütün ışıkları açtım rengini net görmek için. annem ve Uğur yanımdaydı,"sırayla bakarız siz yatın " diye onları kandırıp sabaha kadar ben bekledim, onlar da dinlendiler. şükürler olsun ki hiç morarmadı kuzum. ertesi gün öğlen saatlerinde meleğimizi aldık evimize geldik. bi hafta sonraki kalp kontrolüne kadar her gece sabah kadar onu morarmasın diye bekledim. bu arada daha kromozom analizi gelmediği için dua ediyoruz inşallah normal çıkar diye. ama öncelikli derdimiz tabi ki kalp. bi hafta su gibi akıp geçti,aldık İnci'mizi, ( bu arada adını da koyduk, İNCİ SU, SU yu da neden koyduk diyenlere açıklıyayım, babası ile benim baş harflerim olduğu için babası istedi) götürdük yine kardiyoloğa. soyduk kuzuyu, doktor başladı jel sürüp muayeneye, yavru irkildi tabi soğuk jelden, kıpır kıpır durmuyor, heryerimiz vıcı vıcık jel oldu. ve doktor sonunda kilit cümleyi söyledi: "iki delik de kapanmış!" 
sırtımdan iki kanat çıksa da uçuversem sevinçten. güle oynaya geldik evimize. sırada analiz sonucu var...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder